Puro

Puro

Amerika keşfedilmeden önce Amerika’nın yerlileri ve Küba adası halkı muhtemelen iki bin yıldır puro içmekteydiler. Dünyanın geri kalaniysa puroyla 1492 yılında tanıştı.

Ancak tanıştı ve uzunca bir süre unuttu. Çünkü insanlar 19. yüzyılın başına kadar daha ziyade pipo tüttürdü. Sonra bir enfiye modası çıktı ve hayet 19. yüzyılın başında bu modanın yerini puro sevdası aldı.

O sıralarda Küba adası Ispanyol kolonisiydi ve Ispanyollar Küba’nin tütün ve tütün mamülleri imalat ve satişını tekel haline getirip ticarete başladılar. Küba’dan gelen bu emsalsiz kalitedeki tütünün ticaret merkezi Ispanya’nın güney sahillerindeki Sevilla limanıydı.

Sevilla şehri kisa sürede Batı Hint Adaları’ndan Avrupa’ya gelen malların indirildiği en önemli Avrupa limanı haline geldi. Sevilla yalnızca ticaret merkezi olarak kalmayıp önce enfiye atölyelerine, daha sonra 1731’den itibaren de puro imalathanelerine ev sahipliği yapt.

Ispanya içinde satılan puroların tiryakileri arttıkça Sevilla’da imalathane sayısı da artti. Sevilla’nin Carmen’ini hatırlayın: Puro fabrikasında sicak havadan bunalıp eteklerini kaldırmış, gömleğini fora etmiş, neredeyse yarı çiplak çalışır Carmen.

Bacaklarınin üstüne koyduğu ince bir tahta tablaya yatırmış olduğu tütün yapraklarını çimdik çimdik ayıklayarak damarlarından temizler. Prosper Mérimée’nin bu romani, Georges Bizet’nin bestesiyle, dünyanın en çok sahnelenen operalarından biri olmuştur.

1800’lü yılların başında Fransızlar ve Ingilizler, Ispanya’yı işgal ederler. Sevilla da Fransızların işgal ettiği şehirlerden biridir. Işgalci subay ve askerler puroyla tanışırlar ve çok hoşlanırlar. Gece gündüz puroiçmekle kalmaz, izine gittiklerinde sevdiklerine de götürürler.

Talep o kadar coşar ki puronun ve dolayısiyla tütünün karaborsası oluşur. Tütün, fabrikaların

deposunda boldur da saracak eller yetmemektedir.

Puro fabrikalarında çalışan işçilerin bazıları bir kiloya yakın tütünü makatlarından sokarak kalın

barsaklarında muhafaza ederek fabrika dışına çıkarıp satmaya başlarlar. Bu kaçakçı işçilere tarugos lakabı takılır.

Sonraları kaçakçılığın boyutları büyür ve başlı başına bir meslek oluverir o günün Ispanya’sında. Bandaleros adını alan bu kaçakçılar tütünü Ispanya’nın dört bir köşesine taşırlar. Işgal altındaki Ispanya’da yaptıkları iş kanundışı bile olsa açlığa ve soğuğa dayanıklilıkları ve cesaretleri dillere destan olur. Bu alabildiğine maço ve puroyu ağızlarından düisürmeyen kişiler şarap, kadın, șiir ve tütün müptelası vatanseverler olarak anılmaya başlar.

George Burns’ün bandaleros olması mümkün de gil ama anlaşılan onun da yaşam felsefesi bamdaleros- vari. Bakın üstat ne demiş: “Mutluluk güzel bir Martini, güzel bir yemek, güzel bir puro ve güzel bir kadın veya kötü bir kadındır. Bu, sizin mutluluğun ne kadarına dayanabileceğinize bağlıdr.”

Biz yine Carmen’i bıraktığımiz yere dönelim, yani Sevilla’daki imalathanelere. Sevilla’daki üretim yetmeyince ve işin uzmanları tütünün Ispanya’ya kadar yolculuğu sırasında nefasetini kaybettiğine dair raporlar verince, Ispanya Kralı VII. Ferdinand, Kü- ba’da puro imalatının başlatılması talimatını verir.

Ancak o siralardaki puro imalatında puroların dış kaplaması tütün rengindeki kâğıttan yapilmalktad.
On yedinci yüzyılın sonunda Sevilla’ da dış sSargis tütün yaprağı olan, yani yüzde yüz tütünden mam purolar yapılmaya başlandı.

Sevilla’da imal edilen puroların Ispanya’da yaygin biçimde tüketilmesinde geleneksel boča giresd
rinin etkisi büyük oldu. Çünkü boğa güreşi idlenit ken puro içilmesi önce moda olarak başlayıp sonra
ları gelenek haline dönüştü. Bugün de Madrid’deki Feria de San Isidiro’daki boğa güreşlerinde bir güre boyunca yaklaşık 100.000 puro, Barselona’daki No Camp stadyumunda oynanan bir futbol maçında ise 10.000 puro duman olur biter. Tütün, boğa güreşi ve mul futbol, Ispanya’nın olmazsa olmazlarıdır.

Sevilla imalatında üç çeşit puro vardı. Kâğıt sar. gili küçük Cadiz, orta boy kâğıt sargılı Papantes ve
büyük ve en pahalı, dış sargısı kâğıt yerine tütün yaprağı olan Puros. Işte puro sözcüğü buradan gelmektedir. Yani “saf ya da “yüzde yüz olan” anlamında. O tarihlerde káğıt sarglı olanlara “cigar”, yaprak kaplolanlara da “puro” denilerek iki kategori ayrt edilmiş olurdu. Şimdi Batılılar hepsine “cigar”, biz de hepsine “puro” diyerek işleri karıştırmış durumdayız

Cigar sözcüğünün Maya dilinde tüttürmek anlaminda olduğunu biliyor muydunuz? Amerika ktast
nin orta ve güneyi ile aşina olan Portekizliler ve Ispanyollar orada tütünün puro biçiminde tüttürüldü ini gozlemlediklerinden kendi ülkelerine dönünce daha çok puro içer oldular. Işte bu nedenle puro 18. yüzyılın sonuna kadar lber yarımadasında âdeta hapis kaldı.

Oysa Amerika’nın kuzeyiyle aşina olan Ingilizler , Hollandallar ve Fransizlar, yerlilerin tütünü çubukla ya da pipoyla içtiklerini görmüş olduklarından ülkelerine döndüklerinde pipo içmeye başladılar.

1808-1814 Ispanya kurtuluş savaşı sirasında Ingiliz ve Fransiz askerleri tarafından puro çok benimsendi ve puro içme alışkanliği savaş bittiğinde Fransa ve Ingiltere’ye dönen askerler tarafından yayıldı.

On sekizinci yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın ilk yarısı puro tarihi açıisından çok büyük gelişmelere sahne olmuştur, ancak bunu daha iyi anlamak için o dönemin ekonomik hayatındaki radikal değişiklerin sosyal hayata etkilerine biraz da olsa değinmemiz gerekiyor

1789’dan itibaren Avrupa’yı âdeta imparatorluklardan kurtarma misyonunu sahiplenen Fransiz dev

rimi, tacirlerini Bonaparte döneminde Ingiltere’ye

kaptirir.

Çünkü Avrupa anakarasının sermayesi Londra’ya akmaya başlamıştır. Daha sonraki yirmi

yılda Ingiliz parast Hollanda florininin yerini alarak dünya parası haline gelir.

Ingiliz şair Lord Byron, 1809’da yaptiğı Istanbul seyahatinden Londra’ya döner ve “Sublime Tobacco adli şirini yazar. Şiir, Doğu’nun gizemine kaptlan Ingilizlerin çok hoşuna gider. Byron’un Istanbul ve Osmanlıdan söz ederek nargileye övgüler yağdırdigi bu romantik siirinin son misrast şöyledir:

Siz çiplak güzeller/ bana bir puro verin!

Lord Byron bu şiiri döktürürken başkaları daha Ciddi işlerle ilgilenmektedir. Rothschild Bankası

1815’te Frankfurt’tan Londra’ya gelir ve lokomotif,i r ti-demiryollari, demir çelik sanayii ve sac gemi üretiminin finansmanımı sağlar.

1821 yilnda ilk demi yolu Londra’da hizmete giret. 1855 yilhinda patnuki ihracatı İngiltere’nin ihracatının yarisini olu cak kadar büyümüştür. Buhar gücüyle artan sanayi üretimi sonucunda işçi sinifi, köylü ve esnafin ardii dan üçüncü istihdam suralamastna yerleşir stura Bu arada varlık, burjuva sinifinda toplanmakta, işçiler gelir dağilımundan giderek daha fazla pay is teme yönünde bilinçlenmekte ve örgütlenmektedi, Puro tam bu sırada sahne alır. Onemli isçi liderleri in dudakları arasında puro vardır. Karl Marx Londra’dadır. 1848 devriminin başarısizliığa uğrama sından sonra Karl Marx, Londra’ya bir Alman siyasi mülteci olarak gelmiştir ve o da puro içer. Çünkü Almanya’da 1848 Mart devrimi öncesinde puro bir tür devrimci simgedir. 1848 Mart devriminin siyasi talepleri arasında, özellikle Prusya’da toplum içinde tütün içmek ser bestliği önemli bir yer tutar. Çünkü devlet sokakta tütün içilmesini siyasi başkaldırı işareti olarak yo rumlamaktadır. Puronun bu denli siyasi anlam ka zanması boşuna değildir. O dönemin puro saricıları isçi hareketinin en aşırı militanlarindandır. Nitekim onların liderliğinde Almanya’nın ilk ve en radikal sendikası kurulur. Anlaşılan İsviçre’de de benzer bir durum söz ko nusudur. Bugünkü meşhur Davidoff firmasının kuru- cusu Zino Davidoff un babasının Kiev’de bir tütin- cü dükkânu vardir ve puroyla tanııkliğt orada baylar Zino’nun babası dükkânında Türk tütünüyle sigara ve puro sarip satarak geçimini saglar. Ancak Çarlik rejimine karşı olanların yuvalandığı bir yer haline gelir dükkânı. Bir gece dükkânı kapayıp Isviçre’ye kaçarlar. Davidoff ailesi Cenevre’de yeni bir dükkân açarak bildikleri yegâne işi yapmaya devam ederler. Sabırla Rusya’da devrim hazırlıklariını sürdürmekte olan sürgündeki Çarlık rejimi karşitları Cenevre’de- ki bu küçük dükkânın yeni müşterileri olur. Bunla- rın arasında biri vardır ki puroları alır, ancak hiç ödeme yapmaz ve borç defterine ha bire yazdırir. Da- vidoff’lar Vladimir Ulyanov adlıi bu müşterilerinden hiç tahsilat yapamazlar, taa ki bu kişi sonraları “Le- nin” adıyla meşhur oluncaya kadar.

Bolşevik ihtilalinden bu yana geçen doksan vi boyunca Lenin, Rusların milli kahramanı oldu. O Lenin artık bu günkü Vladimir Putin dönemi Rugs ya’sında bir milli kahraman olarak değil, Alman ajza- ni olarak kabul görmekte. Bugün Rusya daki genel kanaat Birinci Dünya Savaşı’nda, Rusya’nun savay tan çekilmesini sağlamak isteyen Almanya’nin Le nin’e yüklü miktarlarda mali yardım yaparak devri- mi finanse ettiği yönunde. Bu da tarihin cilvesi igte Puin, Kiba’ya gelecekmiş. Kuballar toplanmaş, bir hoyluk yapacaklarmis. Ülkenin en iyi ressamima bayer- muşlar. ‘Putin Kuba’da’ adli bir tablo yapmasmu istemişler Ressam, “Hadi oradan” demiş. “Ben adamı görme- dim bile. Adam hayatmda Kuba’ya gelmedi. Şimdi ben nasil Putin Kuba’da’ adli bir resim yaparm?” Tesadif bu ya, bizim Temel, o strada puro almak için Havana’ daymiş, sıkantryı duymuş. “Bana bir sandik pu ro verirseniz, ben size istediğiniz tabloyu yaparm” demiş. Adamlar çaresiz, vermişler. Temel bir hafta sonra, Kübalıları çağırmış , ” İşte tablonuz ” demiş ve tuvalin üzerini örten bezi huzla aşağt çekivermiş. iki kişi, halvet olmuşlar. kadm kim?” Kubalar birden donuvermişler. Tablodaki yatakta “Bu ne?” diye gürlemiş, Turizm Bakanu. “Bu ne? Bu “Prutin’in kanis!” demiş, Temel. “Peki bu üstündeki adam kim?” “Putin’in uşağ!.. “Peki, Putin nerde ulann?!” “Putin, Küba’da.”

Lenin’le ilgili kanaat nasıl ki bir yüzyillık zaman içe- risinde tersyüz oldu ise, puroyu da benzer bir kader değişikliği beklemektedir. On dokuzuncu yüzyıl bo- yunca devrimcilerin simgesi olan puro sonraki yüz- yılda sinif atlayacak ve statü sembolü olacaktır. İngiltere’de puronun yaygınlaşması , giyimiyle de bir moda yaraticisı olan VIL. Edward’ın puroyu çok sevmesi ve elinden düşürmemesiyle olmuştur. Ed- ward’ın annesi Kraliçe Viktorya puro düşmanıydı Bulunduğu ortamda puro içilmesine kesinlikle izin vermezdi. Kraliçe 1901’de ölüp de Edward’in tahta oturduğu gün, akşam yemeği bittikten sonra “Beyler puro içebilirsiniz” dediği tarihe geçmiştir. VII. Ed- ward’ın puro tarihine katkısı bugün piyasada satıl- makta olan King Edward markalı purolarla takdir edilmektedir On dokuzuncu yüzyıl İngiltere’sinde bir burjuva ya da aristokrat evinde puro odası (seegar divan ya da smoking room) denilen özel bir oda vardir. Bu odaya yalnızca erkekler girebilir. Erkek erkeğe önemli ko- nular konuşulur bu odada, çünkü kadınlar önemli konulardan anlamazlar! Ancak erkeklerin de bu odadaki tütün içme seremonisine uygun, özel kiya- fetler, yani smoking dress giymeleri gerekir. Bugünkü “smokin” geleneği bakin nereden geliyor. Şimdi biz tekrar puronun tarihine dönelim ve bi- raktığımız yerden devam edelim. Kisa süre içinde bütün Avrupa puro içer oldu. Avrupa’dan da Ameri- ka’ya siçradı puro modası. Pennsylvania eyaletinde ilk puro fabrikası Conestoga’da açıldı.

Bu fabrikanın ürettiği purolar stogie olarak adlandırılirken, Küba puroları da Havana puroları adını aldi. Havana pu- tolan Birinci Dinya Savaşr’na kadar üst üste birkaç Dünya Fuari’nda birincilik alınca Karayib adaları, Brezilya ve Filipinlerde üretimi yapılan purolarla ka- lite bakimindan arayı çok açtı. Hele Hollanda’nin makinede imal edilen purolarıyla mukayese bile edi- lemez oldu. Küba’da 19. yüzyılın son çeyreği İspanya’ya karşı bağunszlık mucadelesi dönemidir. 1895 yilinda bu hareket doruğa ulaşır. Amerika tarafindan deste bu başkaldırı aslında Amerika ile Ispanya’nin Küba üzerindeki egemenlik savaşıdır . Amerika , İs panya’nın ada üzerindeki hakimiyetine son vermek istemektedir. Küba’nın bağımsızlık savaşının lideri Jose Marti sürgünde bulunduğu Florida’nin Key West yöresinden Küba’daki puro işçilerine ayaklanma ta- limatlarını puro içerisine yaprak gibi sararak gönde- rir. Puro bu ülkenin sömürgeleştirilmesi için şeker- den sonra ikinci nedendir ve bu defa tarih sahnesi- ne bağımsızltk talimatlarını gizlice ulaştiran bir kur- ye olarak çikar karşımıza. Puro bir sonraki yüzyılda bu defa da bir ihtilalci- nin dudaklarında karşılayacaktir bizi. Fidel Castro, 1959 yilinda General Batista’yı devirerek Küba’nın günümüze kadar sürecek hâkimiyetini ele geçirir. Castro’nun ilk icraatı yabancı yatirımların tamami- ni millileştirmek olur. En büyük sermayedar o sırada Amerika olduğu için en büyük zararı da o görür. Castro devrimden sonra bütün puro markalarını tarihe gömer ve Küba’da üretilen bütün puroları tek marka altında pazarlamaya başlar: Siboney. Küba halkının milli kahramanı olan Siboney , İspanyollar tarafından yakılarak öldürülmeden önce son sözleri olarak şunları haykirmişti: “Bu yapulanlar Hiristi- yanliksa, istemiyorum, yerinde kalsın!” Siboney markası bir türlu başarılı olamaz. Devrim öncesi ih racat seviyeleri yakalanamayinca Castro değişik markaların kullanılmasına izin verir Kuba Devrimi’nden sonra Castro’nun talimatıyla kendi kullanimina ayrılmak üzere en iyi kalite puro imalat için seferber olunur ve sonunda devrim v sonrastnın ilk Havana purosu Cohiba ortaya cikar Puto sevenlerin büyük çoğunluğuna göre Cohiba “dinya nin en iyi purosu”, diğerlerine göre de “en tyi puro lardan biri” olarak tanımlanır. J. E. Kennedy, H. Upmann petit cormas içerdi. 6 Şubat 1962’de Küba’da içtiği marka ve ebattaki pu roların tamamını Amerika’ya taşittirip stoğunu ta mamlattıktan sonra, 7 Şubat 1962 ginü Koba ile ti carete ambargo koydu. O gün bugin Amerika’ys Kuba purosu ithal edilemez, olsa olsa kaçak girer. Puronun ülkemizdeki tarihi Batı’daki kadar eski değildir. Çünkü Bati’da pipodan puroya dönüg yaşa nırken bizim coğrafyamizda çubuktan nargileye do nüş yaşanmig, puro es geçilmigtir. İlhan Tarus Var Olmak adlı romanında Osmanlı nın son zamanlarında Karabiga’ya tütün hasadı mev siminde tütün almaya gelen yabancıların “lahana dolması” kalınlığındaki purolarini tüttürerek sokak larda dolaştıklarıni anlatı. Ahmet Rasim’in 1897-1899 yılları arasında ka- leme aldığı Şehir Mektupları adli eserinden o donem- de İstanbul’da puroya ” yaprak sigara ” dendiğini og reniyoruz İkinci Dünya Savaşı sırasında tekrar boy gösterir puro. O yıllarda oldukça kritik bir durumu vardi Türkiye’nin. Savaa girmesi savayin akn yönünü de ğiştirebilecektir . İkinci Dünya Savas / nin en kritik günlerinden birinde (31. 01. 1943) Ismet Inónà ile Winston Churchill, Adana Gari’nda Beyaz Tren’de baş başa yemek yerler. Neler konuşulduğunu bilemeyiz ama yemek tavuk çorbasıyla başlar, sonr li börek gelir sofraya. Onu garnitürli bonfie Masada marul vardir ve kabak grat ter. Üzerine kremşokola ve meyve yerler. ra peynit- ile yemek Yirmi dört yaşında puro içmeye başlayan ve gin de on dört-on altı puro içen Churchill’in yaşamı bo. corona puro yunca yaklaşık 250.000 maduros double co hill her zaman yaptiğı gibi purosunu yakti mi! Yak Çoğu içmiş olduğu hesap edilir. Yemeğin sonunda Churc tiysa İnönü kalkıp vagonun camini biraz araladı mı ? zaman yaptığı gibi yakmadan önce bir Porto şarabt ya da brendi dolu kadehe purosunu bandı mi Bir puro da İnönü’ye ikramn etti mi ? Ettiyse İnönü kabul etti mi? Bilemiyoruz. Ama bilinen bir sey var ki o yemekte ne konuşulduysa konuşuldu, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na girmeden belayı başından savdi. Oysa 1914 yılında İstanbul Boğazı’ndaki Sait Ha . lim Paşa Yalisi’nda yine Alman misyonunun tüttür- daşü puro dumanı altındaki bir akşam yemeğinde alinan bir kararla Osmanli, Almanya’nin yanında Birinci Dünya Savaşı’na sürüklenmiş ve imparator luğun yok oluş süreci hizlanmiştı. O yalidaki yemek te Göbels ve Braslav adlı iki Alman kruvazörünün Boğazdan geçerek Karadeniz’e açılması izni veril mişti. Sonra gemilerdeki Alman mürettebata Os- giydirilmiş ve Rusya’nin Sivasto- pol sahilleri topa tutulmuştu. Sonuçta Osmanli, pu ro dumanlarının efsunu altında bir Alman emrivaki- siyle kendini dünya savaşının içinde bulmuştu. Şimdi daha iyi anlaşılmiş olmali Churchill ile = nönt’nún baş başa yediği o yemeğin tarihimizdek önemli yeri. Yukaridaki Churchill anekdotunu bana baban latmiştı. Peki, bizim nesil, çocuklarına hangi purc anekdotunu anlatacak? Sizi bilmem ama be ca Lewins
ky’i anlatacağım. Lewinsky ifadesinde Bas. kan Clinton’un, purosunu onun cinsel o sürttükten sonra iki dudağının arasına alıp yaktıiğin bir nefes alıp sonra, “Çok lezzetli!” dediğini kayda eçirmiştir . İnsan ” başkan ” olunca fantezileri de o denli olağandışı olabiliyor demek ki. Lewinsky’nin ifadesi bir gerçek, ancak gerçek ol duğu kadar da çarpicı. Hele Clinton’un elde ettiği o değişik tat için “çok lezzetli!” demesi bende bunurn nasıl bir şey olduğuna dair müthiş bir merak uyan dırdi. Neyse ki daha kitabın başındayım. Son bölü- me kadar tadacağım purolardan birini de belki ben banar size bu tadimin sonucunu tadım bölümünde bilimsel bir ifadeyle aktaririm. Dönelim tekrar ülkemize. Türk puroları 1935 yi- ından itibaren görülür . İlk puroluk tütün ziraati 1931 yılında Mardin ve Adana’da yapilır. 1941 yi lında Trabzon’un Bafra ilçesinde yapılan denemeler çok iyi sonuç verince, üretim oraya kaydırilır. 1942 yılında piyasada Tekel’in imal ettiği şu purolar satil- maktadir: Marmara, Florya, Moda, Toros ve Esmer Daha sonraları Çankaya ve Ege puroları da piyasaya çıkar. Ancak yakın tarihlere kadar gelebilen (Bafra tütününün yanı sıra 1981’den sonra Küba ve Java tütünleri kullanılarak yapılan ) Ankara , İstanbul , Pa- zar, Marmara ve Topkapı purolarıdir.

Tütünün batıya yolculuğundan puronun tarihine, puro seremonisinden puro çeşitlerine, puro ebatlarından puroyla ilgili adreslere dek merak ettiğiniz her şey bu kitapta.

Yakın bir puro. Puro kitabı en iyi puro içerken okunur. Puronuz yandı mı? Çekin bir nefes.

[Oy sayısı: 0 Ortalama: 0]

“Puro” üzerine 5 yorum

Yorumlar kapalı.